Makale
www.seanews.com.tr
25
Süleyman Savaş
B
ir fırtınada, Kaybolan bir
zamanın içinde, çok derin-
lerde...
Ya da kara kış soğuğunda sac yığınları
arasındaki kamaranda.
Yalnızken...
Oturup düşünürken,
İnsanın içinin daraldığı hüzünlü günler
vardır ya hani!
İşte öyle bir günümdeyim.
Soruyorum kendi kendime…
Denizin dalgaları;
Esen yelin şiddetini mi gösterir, yoksa
uzun soluklu hasreti mi?
Denize ilk çıkışımı düşünüyorum.
Sene 1974…
Eskişehir gemisinde Tosun Kaptan’la
birlikteyim.
Köprüstünden o davudi sesiyle
bağırıyor.
“İki gündür sancakta aynı feneri
görüyorum ulan,
yol verin şu lanet gemiyee!..”
Baştan esen 8 kuvvetinde rüzgara
karşı sitimle çalışan ana makineye tam
yol verilmiş ancak sürat sıfır mil.
Ne demiş şair;
“Dinle bak
yeryüzü soluk alıp veriyor…”
* * *
K
oyu gri bulutlarla kaplı
gökyüzünde güneşi arıyor
gözlerim.
Kalın bulutların arasından bir
anlık bile olsa yüzünü gösteren güneş,
hüzünleri çoğaltan köpüklere rağmen,
garip bir huzur veriyor gökkuşağının
yedi rengi gibi.
Bilir misiniz, böyle havalarda
yüreğinin derinliklerinde ince bir sızı
hisseder denizci.
Kalp atışı hızlanır, iştahı kesilir.
Uyuyamaz…
Bu durum denizcinin sıkça yaşadığı
ve hiç yabancı olmadığı bir yaşam
biçimidir aslında…
Makinacı makine dairesinden, güver-
teci köprüstünden ayrılmak istemez
nedense….
1982 kışı…
Atlantik Okyanusunun tam ortasında
43 000 tonluk dökmeci gemi 8-9 kuv-
vetindeki havada sallan yuvarlan yol
almaya çalışıyor.
Norfolk’tan yüklediği mısırı Ros-
tock’ kentine götüren geminin resmi
belgeleri tamam olmasına rağmen, her
tarafı dökülüyor.
Eski, bakımsız, kötü bir gemi…
Yer köprüstü,
Alınan hava raporlarında 12 kuvvetin-
de fırtına için uyarılar geliyor sürekli.
Kaptan, 2. Kaptan, Başmühendis, Tel-
siz Zabiti ve pratikten yetişmiş çakal
lakaplı vardiya zabiti Dursun Kaptan
toplanmışlar.
Hepsi huzursuz, hepsi tedirgin…
Yetmez gibi telaş içinde aşçıbaşı
giriyor içeri.
“Aşağıda tencereler birbirine girdi,
tabaklar, bardaklar kırıldı Suvari
Bey… N’apacağız?”
Son hava raporu gözden geçirilip,
yapılacaklar konuşuluyor.
Kaptanın gözü sürekli barometrede.
Parmağı ile vuruyor ve okuyor..
“Baksana çok hızlı düşüyor”
Bir aralık köprü üstündeki barometre
yanlış mı gösteriyor? diye düşünmüş
olacak ki Kaptan:
“Dursun Kaptan”
diyor.
“Benim kamaraya inip barometreyi
bir tıklasana.”
Başını “tamam” anlamında sallayan
Dursun Kaptan dışarı çıkıyor.
Birkaç saniye sonra tekrar kapıyı
açıyor. Kafasını içeri uzatıp,
“ Suvari Bey”
diyor,
“Tıkladıktan sonra okuyayım mı?..”
Sis denize inerken...
Gün batarken, akşam erken olurken...
Sabah uyandığımızda, güneşin
parlaklığı acıtırken gözlerimizi...
Senin, benim, tüm denizcile-
rin yüreklerinde sevda ateşi, hasret,
özlem...
Denizcilik...
Kar değildir, tipi değildir, yağmur,
fırtına, tayfun değildir.
Sevdanın, aşkın rengidir,
Vazgeçilmesi çok zor olan bir tutkudur
o !
* * *
H
ava sakinlediğinde başımı
kaldırıp göğe bakıyorum uzun
uzun.
İçim kabarıyor, tarifsiz bir
coşkuyla türkü söylemek istiyorum
avaz avaz …
Denizci milleti olmadığımızdan deniz
türkülerimiz çok fazla değil aslında.
Olanlar da genellikle yalnızlıktan veya
hasretten bahseder.
Yalnızlığın hayallere dönüştüğü
vardiyalarda söylenen o türkülerde bir
sevgili vardır hep.
O sevgili, denizcinin kalbinde sızı,
başında duman,
kitabının arasında fotoğraftır.
Uçsuz bucaksız denizlere doğru
söylenen şarkıdır, türküdür, şiirdir…
Denizci olmak kadar limanda bekley-
en olmak da zordur aslında.
Denizcinin yüzü yanıksa, bekleyenin
kalbi yanıktır çünkü.
Bekleyen birinin ağzından yazdığı
şiirinde derki Yunan Kavafis;
“ Yeni ülkeler bulamayacaksın,
başka denizler bulamayacaksın.
Bu kent peşini bırakmayacak.
Bir gemi yok, bir yol yok sana.
Değil mi ki hayatına kıydın burada”
Noktayı da şöyle koyar şair:
“Nasıl geçirdiysen ömrünü burada,
öyle geçireceksin demektir bütün
yeryüzünde”
Bu da denizciye “Hiç boşuna uğraşma
benimle mutlu olamazsan, başkasıyla
da olamazsın” demenin şaircesidir.
n
“Benimle Mutlu Olamazsan,
Başkasıyla da Olamazsın!”